23 NİSAN

Japon Denizi’nden Viyana kapılarına kadar olan Asya ve Avrupa ile Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’da buluna coğrafyalardaki topraklar üzerinde on altı Türk Devleti’nin egemenlik kurduğunu görmekteyiz.
Bu devletler, Türk Devleti adını almışlarsa da, bu devletler, Türk Milleti’nin devletleri değildir. Zira millet ve milliyetçilik kavramları, 1789 yılındaki Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu devletleri kuran hanedanlar Türk ise de, devletler Türk Milleti’nin yerine hanedanların devletiydi. Türk Milleti’nin tek milli devleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Çünkü Osmanlı Devleti dâhil kurulan bu devletlerdeki anlayışa göre devlet ve memleket, hükümdar ve ailesinin müşterek malı sayılırdı. Bu anlayış gereği, bu devletlerde, merkezdeki hükümdar, oğulları ve diğer akrabalarını belirli, yörelere yönetici olarak atarlardı. Merkezdeki hükümdar öldüğü zaman, hükümdar tarafından belli yöreleri yönetmek üzere gönderilen hükümdar oğullar ve akrabaları, hükümdarlığı ele geçirmek için aralarında savaşırlardı.
Bu savaşlar sürecinde, ordu zayıflar ve yönetim açısından boşaltılan topraklar sahipsiz ve korumasız kalır, sonuçta da, devlet parçalanır ya da yıkılır ve toprakları başka toplumların eline geçerdi.
Osmanlılarda devletin birlik ve bütünlüğünü korumak amacıyla Padişah I. Ahmet zamanında 1603 yılına kadar kardeş katli meşrulaştırılmıştı.
1402-1413 yılları arasındaki Fetret Devri’nde Yıldırım Bayezıd’ın beş oğlu arasında, hükümdarlığı ele geçirmek için savaşlar olmuş, bu savaşlardan Mehmet Çelebi (I. Mehmet) başarıyla çıkarak, devletin birliğini sağlamıştır.
Kardeşler arasındaki savaşlar sırasında, iki kardeşten Musa Çelebi ile Mehmet Çelebi arasında devlet yönetiminin paylaşılması düşüncesi ileri sürülerek Musa Çelebi’nin Balkanları; Mehmet Çelebi’nin de Anadolu topraklarını yönetmesi gündeme getirilmiş, ancak Mehmet Çelebi tarafından bu istek reddedilmiştir.
Ayrıca Fatih’in oğullarından II. Bayezıd ile Cem Sultan arasındaki kavgalar sırasında Balkan topraklarının II. Bayezıd; Anadolu topraklarının da Cem Sultan tarafından yönetilmesi önerilmiş, ancak bu öneri de II. Bayezıd tarafından reddedilmiştir.
Bahse konu olan Türk Devletlerinde bir başka hâkim anlayış daha vardı. Hükümdarların Tanrı tarafından seçildiği ve yönetme erkini Tanrı’nın verdiği yani egemenlik kaynağının tanrı olduğu anlayışıdır.
Yavuz Sultan Selim, 1517 yılında Mısır’ı almasından sonra İslam birliğini sağlamak amacıyla kendini halife ilan etmiş ise de; halifeliğin İslam Dini ile hiçbir bağlantısı yoktur; ayrıca İslam birliğini sağladığı anlayışı geçersizdir.
Tarihe baktığımızda, Abbasiler döneminde İslam dünyasında; Abbasilerin, Mısır’daki Fatimilerin ve Endülüsteki Endülüs Emevi Devleti’nin aynı anda halifeleri vardı. Yani İslam dünyasında aynı yıllarda üç ayrı mekânda üç ayrı halife vardı.
23 Nisan 1920 tarihinde, Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla birlikte, Meclis’in üzerinde hiçbir güç yoktur, denilerek, aynı zamanda milli egemenliğe dayalı, ismi henüz konulmamış yeni bir Türk Devleti’nin kurulduğu belirtilmiştir. Bu devletin adı, 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur.
Bu devleti kuran ve devletin sahibi Türk Milleti’dir. Egemenlik kaynağı halktır.
Atatürk, bu gerçeği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir diyerek belirtmiştir.
TBMM asırlar sonrası Türk adının geçtiği ilk siyasi kurumdur. Kurucu Meclistir. Gazi Meclistir. Kurucu İradeyi (Milli İradeyi) temsil eden Meclistir.
Meclisimizin kuruluşunun 100’cü yılı kutlu olsun.
Başta Büyük İnsan Atatürk olmak üzere düşünce ve silah arkadaşlarını, şehitlerimizi şükran, saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
YORUMLAR
BENZER HABERLER
KÖŞE YAZARLARI
Tüm Yazarlar