27 MAYIS
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1946 yılında, Türkiye, çok partili bir demokrasiye geçti ve bu yıl yapılan tartışmalı seçim sonucunda CHP iktidarda kaldı.
1950 yılında yapılan bir sonraki seçimde ise, CHP’den koparak kurulan DP ezici bir çoğunlukla seçimi kazandı.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, hiç kimsenin burnu bile kanamadan, cumhurbaşkanlığını ve hükümeti, DP’ye devretti.
1950 yılından 1954 yılına kadar alınan krediler ülkede bir mali bolluğu getirdi. Aynı zamanda bu dönemde tarım toplumu özelliğinde olan toplumumuzda toprağa makine de girdi. Yani toprak azda olsa traktörle işlenilmeye başlanıldı. Makinenin toprağa girişiyle birlikte çok nispi bir oranda kırsaldan kentlere göçler başladı.
1954 yılından sonra baş gösteren ekonomik daralma beraberinde yönetimde zorluk, toplumda da yönetime karşı bir hoşnutsuzluk yaratmaya başladı. Nitekim 5-6 Eylül 1955 tarihinde İstanbul Beyoğlu semtinde Rum vatandaşların işyerlerine yönelik bir yağmalama ve kargaşa ortamı oluştu.
Her ne kadar toprak makinelerle işlenilmeye başlanılmış ise de ekonominin canlanması için tarımsal faaliyetler yeterli olmuyor; mevcut sanayi kuruluşlarının da yeterli olmaması, yenilerinin oluşması için de yeterli sermayenin olmaması, ekonomideki olumsuzlukları sürekli derinleştirilmiş ve bunun sonucunda da toplumda huzursuzluk toplumsal bir tepki noktasına kadar gelmiştir.
Özellikle 1957 senesinden sonra derinliğini artıran ekonomik kriz, yönetimi baskıcı bir siyaset işlemeye yöneltmiştir. Böylece:
Vatan Cepheleri oluşturulmuş.
Tahkikat Komisyonları kurulmuş.
Öğrenciler üzerinde baskılar oluşturulmuş ve giderek bu baskılar artırılmış.
Öğrencilerden Turan Emeksiz öldürülmüş.
İsmet İnönü, Uşak’ta taşlanmış, Kayseri’ye katılmamıştır.
Başbakan Adnan Menderes:
Halk isterse halifelik gelir.
Ben, orduyu yedek subaylarla da yönetirim.
Akademisyenler için Kara Cübbeliler şeklinde küçültücü söylemlerde bulunmuştur. (1)
Bütün bu olumsuzluklara karşın, 1959 ve 1960 yıllarında yapılan Zürih ve Londra Antlaşmaları ile İngiltere, Yunanistan ile birlikte Türkiye’nin Kıbrıs’ın garantör devleti olması sağlanmıştır.
Ayrıca sanayi yatırımlar için ABD’den kredi istenilmiş, ancak olumsuz yanıt alınması karşısında Sovyetler Birliği ile kredi konusunda görüşülüp olumlu yanıt alınması sonrasında 27 Mayıs 1960 yılında, ABD destekli bir askeri ihtilal yapılmıştır.
Öncelikle belirteyim: Her türlü darbeye karşıyım. Çünkü her harekât meşruiyetini halktan alır. Bu nedenle de halka dayanmayan hiçbir harekât meşru değildir.
İhtilal sonrasında Yassı Ada’da mahkeme oluşturulup, partililerin yargılanmalarını doğru bulmuyorum.
Eğer yargılanmaları gerekli siyasetçiler var ise bunlar, iktidardan düşüp muhalefet saflarına geçtikleri zaman mevcut yasalar çerçevesinde yargılanmalıdır, diyorum.
Mahkemede; Başbakan Adnan Menderes, İçişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’a idam cezası verilmesi ve bu siyasetçilerin idam edilmesi, onlarca siyasetçiye müebbet hapis ve diğerlerine de değişik yıllarda hapis cezaların verilmesi, hem vicdanları sızlatmış hem de henüz yeni sahip olduğumuz demokrasinin kesintiye uğratması, demokrasimizi yaralamıştır.
Toplumların yaşantılarında ekonomilerin önemini hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir, diyorum.
(1) Hüsamettin Cindoruk, söylenildiği ileri sürülenlerin Adnan Menderes tarafından söylenilmediğini ifade etmiştir.
YORUMLAR
BENZER HABERLER
KÖŞE YAZARLARI
Tüm Yazarlar